Mucur Tarihçe

Mucur Tarihi

MUCUR ADI :

Cevat Hakkı Tarım’ın, Recep Okay’dan naklettiği bir efsaneye göre, eski zamanlarda, bugün de Mucur ve civarında gördüğümüz mağaralarda gayr-i müslim ahali yaşıyormuş. Yine o tarihlerde kasabanın 5 km kuzey batısında ise, Kızılin de denilen Aşılık mevkiinde Müslüman Türkler sakin imiş.

Sabahları Mucur’un yerindeki mağaralarda yakılan ateşlerin dumanı, Aşılık civarındaki Türklerin dikkatini çeker ve :”gene Mücür’üm gavurunun dumanı tütüyor”derlermiş. Mücürüm ise mağarada yaşayan gayr-i müslim ahalinin reisinin ismi imiş. Bu efsane, gerçekliğinin tartışılmasından öte bize, Mucur’un eski bir yerleşim merkezi olduğunu anlatmaktadır.

Kelime manasının Ahmed Vefik Paşa’nın Lehçe-i Osmaniye adlı lügatinde yanmış demir cürufu, maden kömürü süprüntüsü, her şeyin bücürü anlamlarına geldiğini belirten Cevat Hakkı Tarım’ın kendi kanaati ise, Mucur’un, ufak taşlar ve çerikten küçük bir ölçek adı olduğunu zikrettikten sonra, etrafını çeviren küçük tepelerin ortasındaki Mucur’u da çerik gibi çukur bir kaba benzetmektedir.

Bu arada 1485 ve 1526 tarihli tahrir kayıtlarında Mucur, birinci harfin dışındakiler sırasıyla vav, cim, vav ve ra harfleriyle yazılmıştır. İlk harfin be olduğunu kabul edersek buna göre, kelime “bücür” de, “bucur” da okunabilir. Bu yazılımı doğru kabul etsek bile Mucur’u, ilk harfi pek mim’e benzemese de, ileriki yıllarda gerek okunuş ve gerekse telaffuz olarak mim’e dönüşerek Mucur haline geldiğini düşünmek mümkündür. Kaldı ki 1586 tarihli tahrirde kayıt Mucur şeklinde geçmektedir.

TARİHÇE:

Bölgenin tarihinin Tunç devrine kadar indiği anlaşılmaktadır.

Mucur ve havalisinde bulunan, çok eski dönemlere ait olduğu tespit edilen mağaralar, bu havalinin tarihini de çok eski dönemlere kadar götürme imkanı vermektedir. Bununla birlikte, bu dönem üzerine yapılan yayınların yeterli olmaması bu konuda daha fazla şey söylemeyi zorlaştırmaktır.

Esasen, Mucur havalisindeki eski yerleşim birimlerinin varlığı Kırşehir gibi Mucur’un da Hititlerin, Friglerin ve Perslerin hakimiyet sahası içinde yer aldığını göstermektedir.

Anadolu’da Pers hakimiyetini yıkan Büyük İskender’den sonra bölge, Kapadokya Krallığı’nın eline geçmiştir. Roma ve Bizans hakimiyetine de sahne olan bu alanın yerli halkı, Arap-Bizans mücadelesi esnasında Anadolu içlerinden daha batı bölgelere çekilmişti .

1071 Malazgirt Meydan Muharebesinden sonra bütün Anadolu şehirleri gibi Mucur ve Kırşehir toprakları da Selçuklu Türklerinin eline geçmiştir. Yukarıda belirtildiği üzere, bölgenin az olan nüfus yoğunluğunun da tesiri ile kısa sürede, Kırşehir ve havalisi başta olmak üzere Yozgat, Çankırı, Eskişehir, Çorum gibi şehirler yoğun Türkmen göçüne şahid olmuştur.

Bu muhaceretin sonucu olarak Türkleşen Anadolu’da, XIII. yüzyılda başta Konya olmak üzere Kayseri, Sivas, Amasya, Tokat, Niksar, Erzurum, Ankara ile birlikte Kırşehir’in de bir kültür merkezi olduğu anlaşılmaktadır. Öyle ki buralar, Türkçe eserler kaleme alınacak kadar birer kültür muhitleri haline gelmişlerdir.

XIII. Yüzyılda Anadolu’da halk üzerinde mühim tesiri olan Hacıbektaş Veli’nin, herhalde Kırşehir ile Hacıbektaş arasında yer alan Mucur ahalisi üzerinde de önemli bir nüfûzu olmalıdır. Anadolu Selçuklu Devletinin, Kösedağı Savaşında Moğollara yenilgisinden sonra Kırşehir ve dolayısıyla Mucur havalisinde Moğol nüfûzunun olduğu gözlenmektedir.

Beylikler döneminde ise bu bölgenin çok sık el değiştirdiğini görmekteyiz. Önce Eretnaoğulları’nın eline geçmiş, ancak Eretna hükümdarı Mehmet Bey’in ölümünden sonra bölgenin esas halkını teşkil eden Moğol ve Türkmen toplulukları arasında müfsitlerin gayreti ile rekabet çıkmıştır. Vuku bulan kanlı ayaklanmalar sonucu bölge halkının -ki bilhassa Kırşehir ve Aksaray ahalisinin- güneybatı Anadolu’ya göç ettiği görülmektedir.

Bu arada Eretna Devletini ele geçiren Kadı Burhaneddin Ahmed, 1389 yılından sonra içinde Mucur’un da bulunduğu Orta Anadolu’daki Kırşehir’i ele geçirmiştir. Bu dönemde Kırşehir havalisi en çok Timurlular, Osmanlılar ve Karamanoğuları arasında el değiştirmiş. Esasen Karamanoğulları rakib gördükleri Osmanlılara karşı Timur ile birlikte hareket etmiş ve Ankara savaşını müteakib de Timur bu bölgeyi Karamanoğulları’na vermiştir.

Fetret devrinde Karamanoğullarının elinde bulunan Kırşehir ve Mucur havalisi, Çelebi Mehmed’in Karamanoğullarını mağlup etmesi ile Niğde, Akşehir, Beyşehir ve sair şehirlerle birlikte Osmanlı Devleti sınırları içine dahil edilmişti. Ancak aralarında barış sağlanınca yeniden Karamanoğullarına bırakılmıştır. XVI. yüzyılda sosyal, mâlî ve diğer baskılar nedeni ile Anadolu’nun doğu kesiminden, hususan kırsal alandan, Kayseri ve Kırşehir havalisine göç olmuştur.

Bu yıllarda Mucur’un Kırşehir’e bağlı büyükçe bir köy olduğu görülmektedir. Anadolu’da asayiş daha XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bozulmuştur. XVII. yüzyıl başlarındaysa artık iyice aleniyet kesb eden Celalî hadiseleri ne yazık ki orta Anadolu’da da yoğun olarak yaşanmıştır. Ankara Şer’iyye Sicilinden, Mustafa Akdağ’ın naklettiği “ …Kırşehir ve Hacı Bektaş kadılıklarında olan hasların bir kaç sene vilayet fetret olmakla ümera ve nuzzardan kimesne zaptı için varılmak müyesser olmamakla…” kaydına bakılırsa, o yıllarda Kırşehir sancağı kazası Hacıbektaş’a bağlı bir köy olan Mucur da devletin idareden el çekecek kadar üzerine gidemediği Celalî isyanlarının yoğun olarak yaşandığı bir mekan olarak görülmektedir.

XVII. yüzyılda çapulculara karşı büyük köylerin çevresine hendek açıldığı ya da toprak duvarlar yapıldığı oluyordu ki, bu yolla korunan köylere idarî dilde “palanga” denmekteydi. XVII. yüzyıl başında Kırşehir valisinin bir tek seferde (içinde muhtemelen Mucur’un da bulunduğu) 100 palanga kapattığı söylenmektedir.

Esasen XVII. yüzyıl başında Anadolu’da belli başlı Celalî reislerinden olduğu anlaşılan Meymun, Kırşehir havalisinde faaliyet göstermekteydi. Kardeşi Ahmet’in ölümüyle maiyetindeki altı-yedibin sekban ile birlikte Kalenderoğlu’na iltihak ederken, Kuyucu Murat Paşa tarafından Şarkî Kara Hisar yakınlarında baskın yapılarak mağlup ve kısmen imha edilmişlerse de bir kısmı kaçmayı başarabilmiştir.

Bu bölge XVII. yüzyıl ortalarında da Celalî eşkiyasının merkezi olmaya devam etmiştir. Sipahi zorbalarından Gürcü Nebi, taşra memuriyetlerinden topladığı servetle Niğde’de mütegallibeliğe başlamıştı. Ancak bir müddet sonra Kırşehir sancak beyi İshak Bey tarafından gâfil avlanarak kesik başı İstanbul’a gönderilmiştir. XVIII. ve XIX. yüzyıllarda Mucur’un ve bölgenin daha ne gibi siyasi faaliyetlere teşne olduğu hakkında fazlaca bir malumatımız olmamakla birlikte, bu yüzyıllarda Mucur’un biraz daha büyüyerek kaza merkezi olduğuna dair bilgiler bulunmaktadır. Mili Mücadele döneminde hiç kuşkusuz vatanın kurtuluş meselesine duyarsız kalmayan Mucur ahalisini, 22 Aralık 1919 tarihinde Kayseri üzerinden Ankara’ya gitmekte olan Mustafa Kemal Paşa ziyaret etmişlerdir.

Mucur

Kullanıcı giriş bilgileriniz

Fill the forms bellow to register

Şifrenizi sıfırlayın!

Lütfen şifrenizi sıfırlamak için kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.